4 Şubat 2010 Perşembe

Cennetimi Beklerken, cehennemime kavuşmak...

Cehennemlerinden bana gülerek baktılar. Zehirlerini tekrar ve tekrar üzerime püskürtüler. Korkumla yüzleştirdiler beni. Sonra kullanılmış bir mendil gibi beni kenara fırlattılr. Ölmeyi hakkediyorlardı. Kanları süzgeçten geçirtmek istiyordum. Pisliklerini yedirmeliydik onlara bizden, benden ne istiyorlardı ki... Kendi mezarımda bile rahat edemiyordum. Ağlıyor ve yine ağlıyordum. Değien birşey yoktu. Gözlerimden akan yaşları baş parmağımla sonrada işaret parmağımla zarifçe sildim. Sonra kafamdaki bir ağrıyı dindirmeye çalıştım. Burnumun ucu sızlıyordu. Kafamın yan tarafından matkaplarını sokuyorlardı. Bu işkenceye daha ne kadar dayanabileceğimi düşünemiyordum. Sadece burnuma gelen küf kokusunu ve başımdaki inanılmaz acıyı hissediyordum. Acıya yoğunlaştıkça ölümün geldiğini görüyordum. Artık uzakta gördüğüm beyaz ışık yavaş, yavaş bana yaklaşıyordu. Ölüm acıyla gelen bir tatlı gibiydi. Işık yaklaştıkça gözlerimdeki perde kalkıyordu. Işık daha çok büyüyor ortalığı aydınlatıyordu. Sonra beni içine katarak uzaklara götürmeye hazırlanıyordu. Işığa girdim artık gözlerim herşeyi görüyordu. Uçuşan parıltılılar güneşteki toz toplarına benziyorlardı. Melekler... Sonra beni büyük bir tünelin içinden geçirdiler. Kapkaranlık bir tünel yalnızdım artık bedenden çok ruhtan başka birşey değildim. Beni bir çimenliğin içine attılar. Çimenlerin içinde sürünerek hareket etmekteydim. Sonra ellerim birşeyi buldu. Gözlerim bu ışığa bakamıyordu. Ne gördüğümü anlayamıyordum. Yüce bir varlıktı... Elinde tuttuğu kitabın sayfalarına baktıktan sonra melekler uzaklaştılar. Yerden çıkan bir el beni içine doğru çekti. Şimdi tabutun içinde yer altına doğru iniyordum. En son hatırladığım zehirden ve ateşten oluşan bir zebaninin beni ateşin içine çekişiydi. Her taraf inanılmaz sıcaktı. Gözlerimin içinden lavlar akıyordu. Zebaniler türlü, türlü aşalamalar yaparken koşmaya başladım. Simsiyah bir deniz vardı ve benim gibi koşan herkez. Şimdi kumsaldaydım. Arkamda bıraktığım ateşe gülerek bakarken birşey fark ettim. Etrafımızda binlerce örümcek ve akrep vardı. Örümcek pis ve siyah gözlerini bana dikti. Denize baktım pislik ve kemiklerle doluydu. Örümceğin kıllı bacaklarının arasından koşarak ateşe döndüm. İğrenç bir işkenceydi. Her gün yine ve yine ateşle beslendim. Cezam bittiğinde ateşler birden gül bahçesine döndü. Bir kız bana elini uzattı. Ve artık göklerin arasına kurulmuş bir ülkedeydim. Herşey vardı. Dünya ile birebir bir yerdeydi. Arkadaşlarımı ve tanıdık ölmüşleri gördüm. Onların arasına girdim. Binbir türlü yiyecekler ikram edildi. Saraylarda yaşıyorduk. Hayvanlarla konuşabiliyorduk. Herşey vardı ne istersen... O kadar çok acıdan sonra sonsuz yaşamıma tutunmama yardım etti cennetim. Cehennemimi artık istemiyordum. Bana bunu yapanlar şimdi mezarlarında öylece yatıyorlardı. Çınar gibi devrilen babalar, analar oradaydı. Onlarında hataları vardı. Bana bunu yapanlar benle birlikte sonsuza kadar içimde kalacak. Artık sessizlik ve sakinlik... Bende bilirim medusa'yı bende bilirim... Ve Tanrım yarattığın cehennemine kısıl...

2 yorum:

  1. hey! çok tanıdık geldi, tanıdık cümleler kelimeler..benim gibi yazmışsın:)) bayıldım bu yazıya:))

    YanıtlaSil
  2. Senin tarzını deneyeyim dedim :)))

    YanıtlaSil