Sinemanın Marvel’laşması
3 gün önce
Ra'yı gözünden vuranlar...
Aytaç ter içinde uyandığında sabah olmak üzereydi.. "Hayır..." dedi yüksek sesle.. Yıllardır görmediği bir kabustu bu, neredeyse yirmi yıl.. Yirmi yıl önce bu kabuslar başladığında her gece çığlıklar atarak uyanırdı uykularından.. Duruma bir çare üretemeyen ailesi, sonunda büyük annesinin eskiden beri tanıdığı o adamın evine giderek yardım istemelerine karar vermişlerdi. Büyük annesinin elini bırakmadan dinlediği adamın gözleri hala hatırındaydı. Bir çeşit öngörüden bahsettiğini hatırlıyordu. Rüyasında gördüklerinin gelecekte olacak bir şeylerin habercisi olduğundan.. Büyük annesi yol boyunca taşıdığı büyükçe siyah torbayı adama verdikten sonra ayrılmışlardı yanından. O yıllardan beri yastığının altında duran meşin keseye uzandı eli.. O keseyle uyumaya başladıktan sonra bir daha hiç kabus görmemişti, ta ki bu geceye kadar..
Biggee'yi çözümlemek zordur aslında ama bir süre sonra onun Dna'sını bile bulabilirsiniz. Biggee başlarda avatarı yüzünden itici ve kendini beğenmiş bir kız olarak görünsede (Beni dövecek) aslında onun çok yazacak şeyi olan dertlerin içinde yolunu kaybetmeyen gerçek bir dost olduğunu göreceksiniz. O çölde yalnız bir kaktüs gibidir. Onu anlayan çok az bulunur. Çünkü herkes onun gibi duygularını bu kadar olumlu karşılayamaz. Dünyanın yuvarlak olmasına bile isyan eder. Bunun nedenlerinde kendini anlamanız için sizinle ateşli bir tartışmaya girebilir. Fakat ne kadar çok dostu var gibi görünse de herkes gibi yalnızdır çünkü onun sığınacağı bir liman yoktur. Bulduğu limanları da hep kandırıldığını düşünerek terk etmek ister. Yeni bir liman bulur, ama önceden yaşadığı olaylar yüzünden o limandan maalesef vazgerçer. Hayaller kurar fakat bir süre sonra onların olmayacağını bilir ve üzülür. Mutluluğun bile bir sonu olduğunu düşünerek ağlar. O hiçbirşeyi bilmez derler ama aslında çok şey bilir. O benim aciz kelimelerim ile anlatılacak bir dost değildir. Sadece sosyal yaşantının yüklediği anlamsız acılardan bıkmış usamış. 20'li yaşlarda hayattın gerçek anlamını arayan mısıra hayran, esmer bir erkekle kalbini paylaşmaya hazır. yardımsever ve iyi kalpli kimseyi kıramayacak kadar kırılgan fakat sert bir kızdır. Doğum gününde bu yazıyı hediye etmek isterdim. Ama iyi ki varsın Biggeee yani Pınar...
Bütün isimler, sözler ve çağrıştıkları anlamlar birbirlerine girdiler. Anlamlarını kaybettiler. Ve diğerleri... Artık konuşmanın bir anlamı kalmadı benim için zaten dinleyenim yok. Susmak istiyorum ama susamıyor konuşmak istiyorum. Ruhumda artık hiçbir şey hissetmiyor. O eski heyecan kalmadı bedenimde ve kalbimde. Artık kimse için öyle atmıyor kalbim. Mutsuzluk şekil değiştirerek, yaklaşıyor artık yanıma... Siyah yine siyah olabildiğince... Karışıklık... Niye yazıyorum bunları sizlere bilmiyorum. Ama bildiğim birşey var ki içimde kalmalı bu sözler bu düşünceler... Yazmaktan kim ölmüş ki (Marquis De Sade) :) Bende yazayım ölene kadar damarlarımda bir damla kan kalmayana kadar yazayım. Bu değildi söylemek istediğim asıl söylemek istediğim ne kadar çok susmak istediğim. Beni anlayan var mı bu kadar çok anlamsız söz arasında tespit eden var mı benim hastalığı mı? Kocaman bir ağırlık var üstümde artık. Ve tekrar ölmeyi bekliyorum. Arkamda bırakacakları düşünmüyorum. Siktir et gitsin diyorum. bU hayatta hiç birşey kafana takmayacaksın.Yaşlı bir amca diyor bana hastanede "Bu hayatta herkesi siktir etmeyi öğrendim..." ne kadar haklı değil mi ama ben siktir edemiyorum. Kullanılmaya müsait bir aptalım ben...

Şenay bıçağı elinden bırakmadan uzun ve ince patikada yürümeye başladı. Aytaç oğlunun önüne tam bu sırada üzümlü kekini koymuştu. Oğlu üzümlü keki yerken aytaç köpeği bahçeye yolladıktan sonra bir viski açtı. Ve televizyonda 3,2,1Pişiri izlemeye koyuldu. Viskisi azarlırken televizyonun sesi yüzünden köpeğinin ve bahçedeki kedisinin sesini duyamıyordu. Şenay ikisinide çalılıklara çekip bıçağını sürekli indiriyordu. Her seferinde Şenay'ın yüzüne daha çok kan sıçrıyordu. Bir süre sonra hayvanları sesi kesilmişti. Şenay çitten atlayarak evine döndü. Yeni aldığı elbiseye bulaşan kanlara baktı. Ağlayarak odasına çıktı. Elbisesini çıkardı. Banyoya koşarak yüzündeki ve elindeki kanları temizledi. Bu elbise onu tam bir canavara dönüştürmüştü. En iyi arkadaşına bunu nasıl yapardı? Bu sırada aytaç çöpleri dışarı çıkardı. Ve çalılara bulaşmış kanı gördü. Yaklaştıkça köpeğinin ve kedisinin cesetini gördü. Birden yere yıkıldı. Oğlu onu gördü. Yanına geldi ve Aytaç'ın gözlerini kapattı. Aytaç "Hangi cani yaptı bunu?" dedi. O sırada Kabul edilen dualar dükkanına girdi. Oğlu köpekle kediyi hızla çöpe attı. Ve kapağı kapattı.
Küçük bir kasabada yeni bir blog açmak çok önemli bir olaydır. Ve sizde bu kasabanın sakinlerisiniz. Ama Şenay bu açılışa bu kadar önem vermiyordu. Bu sabah her zamanki gibi annesini arayarak onunla dertleşti. Sonra küçük kızını uyandırdı. Saçlarını ördü. Ve onu afiyetle kahvaltısını yaptırdı. Kızını dışardaki bahçede bıraktıktan sonra telefonla tekrar annesini arayarak bu kasabada dolaşan söylentileri anlattı. Dedikodu kötü bir alışkanlıktı. Dedikoducular nefret edilesi barsakları parçalanası varlıklardı. Şenay kasabada yeni açılan dükkanı anlatıyordu. "Kabul edilen dualar" ne değişik bir isimdi. Dikkat edilmesi gereken bir isimdi. Fırtınanın bundan geleceğini biliyordu. Kasabaya fırtınayı o getirecekti. Sadece dikkat edilmesi lazımdı. Yakında açılıyordu. Gözlerimize inanamayacağımızı iddia ediyordu. Şenay yine bir antikacı dükkanı açılacağını düşünüyordu. Telefonu kapattı. Bahçedeki kızını seyretmeye başladı. Aytaç bu sırada alışverişlerini yapmış bu ıssız kasaba'da salına salına yürüyordu. Şenay'a el salladı. Şenay eline aldığı bıçağı gizleyerek "Nasılsın" diye seslendi. Aytaç "İyiyim, alışverişleri yaptım. Şimdi eve gidiyorum oğluşuma üzümlü kek yapacağım" dedi. Şenay gülümseyerek bahçesindeki sallanan sandalyesine oturdu. Elindeki bıçakla oynayarak dükkanı izlemeye devam etti. Dükkanın içinde birisi vardı. Dükkanın kapalı yazısını açık yazısıyla değiştirdi. Şenay hızla ona doğru yürümeye başladı. Değişik birşeyler oluyordu. Herkes bunun farkındaydı.
Yeni bir blog açtıktan sonra arkadaşlarıma söz verdiğim gibi burayı unutmayarak bütün kişisel düşüncelerimi buraya aktaracağıma söz veriyor. Kabul edilen dualar inşallah arkadaşlarım tarafından yakından takip edilen bir blog olabilir. Dediğim gibi sizi buraya geldiğinizi daha önceden hatırlıyorum ben gördüğüm yüzleri ve kişileri asla unutmam. Şubatta açıldığını kabul ettiğim blogum ben şubat ayının geçmesini istediğim sürece şubat olarak kalacak. Şubat'ı severim. Çünkü hem kışı hemde baharı içinde barındıran bir aydır. Ayların en güzeli hem hüzünlü hemde mutlu... Şubatı mayıs'a ya da Temmuz'a her zaman tercih etmişimdir. Yazlarını pek sevmem sıcak ve işkence aylarıdır yaz ayları... Ve bütün kokoşlar sokaktadır. Ucuz bar fahişeleri...Tabii konumuz bu değil. Yaz ayların en güzel yanı buraya gelen turistlerin paralarını yemektir bence yenecek o kadar dolar ve euro var ki!!! Bu paraları ciğerleri beş para etmeyen oruspulara bırakamayız değil mi? Ben aslında en ok şiddetten söz etmek istiyorum.Benimle biraz oturun ve bir bardak çayımı ikram etmeme izin verin. Ben anlatayım siz dinleyin. Oo şimdi tam olduk hepiniz gelmişsiniz, sıkışın birazcık. Biggee hoş geldin gel sana özel yer ayırdık canım. Soğuk insanı mutlu ederken gelen güneş ışınlarının içimi ısıtmasından ve günlerce yağan güzelim beyaz örtüyü kaldırmasından nefret ediyorum. Lanet olasıca güneş umarım büyük bir patlama ile yok olursun. Dualarımızı sunuyor ve daha fazla soğuk istiyoruz. Amin. Sanırım şiddeti anlatacaktım ama onu anlatmadan önce anlatmamız gereken daha onca şey olduğunu biliyorum. Alkol, uyuşturucu ve tecavüz şiddetin hesas nedenleri onları da anlatacağız.